Şeyh Bedreddin anmalarının bu seferki adresi Bağcılar oldu. Tüketicileri Koruma Derneği’nin organize ettiği toplantıya, yasaklı kültürler araştırmacısı olarak da tanınan Esat Korkmaz ile birlikte konuşmacı olarak katıldık. Korkmaz, Anadolu ve Mezopotamya’nın yasaklı kültürleri içinde Bedreddin hareketinin yerini ve önemini açıklayan bir sunum yaptı. Tarihsel süreçte somut pek çok, olay, konu ve kişiden söz ederek sunumunu tamamladı. Ben de Bedreddin ayaklanmasıyla ortaya çıkan kültüre felsefi bir yorum getirmeyi tercih ederek sunumumu gerçekleştirdim. Şimdi bu sunumdan bazı başlıkları öne çıkararak bir özet vermek istiyorum.
Bedreddin, Marx’a ve Marksizme Bağlanabilir mi?
Düşünce ve felsefe tarihinde Bedreddin ve Marx, teoriyi, pratiğe geçirdikleri ya da çevirdikleri için ilginç bir benzerlik arz ederler. Her ikisi de kitleleri peşinden sürükleyen filozoflar oldu. Böyle filozoflar tarihte pek nadirdir, hatta yoktur bile diyebiliriz. Mesela Platon, Descartes ya da Kant’ı düşünelim. Bunlar elbette büyük filozoflar kuşağını temsil ederler ama yalnızca entelektüel bir kesim onların yolundan yürümüştür. Bunların düşünceleri kitlelerle buluşma niteliği taşımamıştır. Oysa Ortaçağ’ın “karanlığını” yararken Bedreddin düşüncesi, Anadolu, Mezopotamya ve Balkan halklarını da harekete geçirmiştir. İzmir, Manisa, Kütahya, Karaburun ve Balkanlar’ın bazı yerlerinde demokratik özerk diyebileceğimiz yönetimler inşa etmişlerdir. Marx ise kapitalizmin azgın sömürü koşullarına karşı balyoz gibi inen bir teorinin inşacısı oldu. İşçi sınıfı başta olmak üzere emekçiler, yoksul köylüler, kadınlar ve gençleri harekete geçirmiştir.
Varlık Felsefesi ve Bedreddin
Yunan felsefesinde Parmenides’i anımsamak gerekiyor. Varlık bir bütündür demişti. Buna benzeyen iki filozoftan daha söz edilebilir: Bedreddin ve Spinoza. Bunların felsefesine göre her şey her şeyden geliyor. Yani içsel ilişkiler felsefesi geçerli. Buna Marksist literatürde diyalektik deniliyor. Bedreddin açısından dışarıda bir Tanrı yoktur. O, evrene ve hatta insana içkindir. Varlık, vardır ve birliktir. Tasavvufta buna vahdeti vücut ve vahdeti mutlak denilmektedir. Varlık birse, bütünse neden ayrı dinler vardır? Neden farklı sınıflara müsaade edilmektedir? Bu noktadan hareketle Bedreddin, farklı dinlerin etkisinde kalan Anadolu halklarını birleştirmeyi başaran birisi oldu. Onun hareketinde Yahudi, Müslüman, Hıristiyan, Alevi, Ezidi, Torlak ve daha çeşitli inanç grupları birleşti.
Toplum Felsefesi Açısından Bedreddin
Bedreddin egemen sınıflardan gelmesine rağmen kendi sınıfına adeta “ihanet” ederek emekçi sınıflar safına geçen ender filozoflardan birisi oldu. Bakmayın siz onun adındaki Şeyh sıfatına. Dinsellikten daha çok seküler tavrıyla savunulmalıdır. Osmanlının sömürü ve zulüm sistemine karşı eşitlikçi bir düzeni savundu. Börklüce Mustafa’nın olduğu düşünülen şu söz hareketin toplum anlayışını pek açık bir şekilde dile getirmektedir: “Yarın yanağından başka her şey ortak olmalıdır.” Öyle ya, hava herkesin, güneş herkesin, su herkesin, toprak neden herkesin değil? Bu yaklaşım Bedreddin’in nasıl bir dünya arzuladığını pek iyi açıklıyor.
Siyaset Felsefesi Bakımından Bedreddin
Köylü ayaklanması diye bir terimden söz edildiğinde Bedreddin adı mutlaka anılacaktır. Köylü ayaklanmaları, Bedreddin ayaklanmasından ibaret de değildir elbette. Engels, konuya yöneldiğinde ön plana çıkardığı Alman Köylü ayaklanmaları oldu. Thomas Münzer en özgün isimdir. Buna benzeterek biz de kendi topraklarımızda Bedreddin ayaklanmasını örnek verebiliriz. Buradan hareketle köylü ayaklanmalarını ve bilhassa yoksul köylü sınıflarını modern dönemin işçi hareketlerine bağlamak, onların ittifakçısı olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Hatta Çin’de 1949’da ortaya çıkan devrimde belirleyen gücün köylüler olduğunu unutmamak gerekiyor. Bedreddin hareketi, emekçi sınıflar açısından düşünüldüğünde siyaset felsefesini zenginleştirmiştir. Devrimin ittifakları hakkında geniş bir tecrübeyi miras bırakmıştır.
Tarih Felsefesi ve Bedreddin Devrimi
Bedreddin Devrimi’nin Ortaçağ’ı yıkmakta bir etkisi olmuş mudur? Aslında bu soru tüm dünyadaki köylü ayaklanmaları için de sorulabilir. Buna “evet” demek abartılı olsa bile -burjuvaziye “devrimci” rolü vermek yerine- etkisinin olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Akdeniz’in ortaya çıkardığı ticaret kapitalizminin nüvelerinin atıldığı bir dönemden söz ediyoruz. 1400’lerin başında hareketin ortaya çıktığı düşünülürse dediklerimiz de anlamlı hale geliyor. Mesela bu yükselişi, tarih felsefesi yapan Hegel’in görmemesi ilginçtir. Doğu üzerine araştırmaları olsaydı, belki de Bedreddin hareketinden söz ederdi Hegel. Çünkü bu hareketin de tarihin ilerlemesine katkı yaptığı düşünülebilir.