Eğitim ve eleştiri gibi konular yaşamımızın vazgeçilmezi. Uykuda bile bizi eğitmeye çalışıyorlar. Eğitim, adı da üzerinde olduğu gibi sermayenin, insanları eğik bükmesiyle ilgili. Egemen sınıflar tarihin her kesitinde bizi kendi sınıf çıkarlarına göre formatlıyorlar. Biz de “eğitim görüyoruz” diye seviniyoruz. Bu açıklamalar felsefeci Mehmet Akkaya’ya ait. Katıldığım bir toplantısında buna benzer pek çok açıklaması dikkat çekiciydi. Kısaca da olsa onları söyleyeceğim.
Konuşma başlığı “Eğitime ve Eleştiriye Felsefeden Bakmak” biçimindeydi. İçilen çaylar eşliğinde yapılması da bana ilginç geldi. Felsefenin soğuk yüzü biraz da olsa renklenmişti. Yaklaşık 20-25 kişiydik. Mehmet hocam radikal sorular soruyor, radikal yanıtlar veriyordu. Ortamda herkesin söz alması için de bir nevi psikolojik baskı yapıyordu. Eğitimin gerekli olup olmadığını sorurken diğer dinleyiciler gibi ben de şaşırdım. Elbette verdiği yanıt bana çok makul göründü. Her uygulamanın tarihsel olduğunu ileri sürdü ve eğitimin de sona ereceği yargısında bulundu.
Felsefe tarihine de gidilen konuşmalarda eğitim felsefesinin farklı tarzları özetlendi. Buraları çok özet geçti gibi bir duyguya kapıldım. Klasik eğitim felsefesi, analitik eğitim felsefesi ve eleştirel eğitim felsefesi gibi üç anlayış üzerinde yoğunlaştı. İlki felsefeyle çok ilgili. Bu akım klasik felsefe akımlarından etkilenmiştir, dedi. Yani idealizm, realizm, teoloji, natüralizm, pragmatizm…
Mehmet hoca analitik felsefeyi de açıkladı ve burjuva sınıfıyla ilişkilendirdi. Diyalektiğin önceli olarak betimledi. Analitik felsefe, olguları parçalıyor, parçalar arasındaki ilişkiyi gözardı ediyor. Bunun eğitime yansıması eleştirildi. Buna galiba liberal eğitim felsefesi de deniliyor. Akkaya, çok kavram kullanıyor. Ben de felsefeye meraklı olmama rağmen birçok terimi ondan duyuyorum. Zaten bazı kavram ve terimleri kendisinin kurguladığını söylüyor. Mesela konuşmasında çokça üzerinde durduğu “teolojik pedagoji” ve “milliyetçi pedagoji” bunlara yalnızca birer örnektir. Bunlar Mehmet hocanın yeni yazdığı “Bilgi Kuramı” adlı kitapta da var. O kitabı da edindim. Yakında onu da paylaşacağım.
Felsefe akımlarıyla eğitimin ilişkisini kurarken filozof örnekleri de verdi. Platon, Aristoteles, Augustinus, Gazali ve J. J. Rousseau bunlardan bazıları. Eksiztansiyalizm bağlamında Nietzsche, Buber ve Sartre gibi düşünürler aklımda kalanlar. Bu noktada da ülkemizdeki eğitim sisteminden örnekler verildi. Eğitim için pragmatik kavramı kullanıldı. ABD’li filozoflar W. James ve J. Dewey adları üzerinde duruldu. 1920’den beri Amerikan eğitim sistemi izleniyor denildi. Bunun da kapitalizm amaçlı eğitim olduğuna vurgu yapıldı. Dünya da bundan nasibini alıyor. Yani Mehmet hocamıza göre dünyadaki eğitim kapitalizmin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılandırılmış durumda. Milli devletler de bunun politikasını yapıyor ve yeniden üretiyor.
Toplantının ikinci yarısında tartışmalar oldu. Milli ve dini pedagojiye ilişkin detaylar da verildi. Akkaya’ya göre milliyetçilikte ve teolojide tartışma olmaz. Bunlar duyguyla ilgili akımlardır. Zaten onlar her şeyin doğrusunu biliyor! Tartışma ve eleştiri bunlar için gerekmez. Bir soru üzerine de “pedagojik kriz teorisi”den söz edildi. Mehmet hocamıza göre ekonomik krize bağlı olarak eğitim krizi de büyük bir sorundur. Yüz binlerce öğretmen mezun oluyor ama atanamıyor. İntihar edenler var.
Yeni bir dünya kaçınılmaz görünüyor. Yeni dünyayı kurmak için eğitim de dahil olmak üzere her şeye kuşkuyla ve eleştiriyle bakmak gerekiyor. İşte bu bakma tarzına kaynaklık eden de Marx ve Engels’in kurduğu felsefelerdir. Bu noktada “Ezilenlerin Pedagojisi” adlı kitaba gönderme yapıldı.