Kadıköy’deki Yaşam Ağacı Derneği’nde bir sunum yapıldı. Konuşmacı ise felsefeci-yazar Mehmet Akkaya’ydı. Konferansta felsefenin temel momentleri tartışıldı. Moment kelimesinin Hegel tarafından kullanıldığını söyleyen Akkaya, Hegel’in momenti Doğu dünyasından başlattığını Yunan uygarlığına getirdiğini ve oradan da Hıristiyan–Alman uygarlığıyla sonlandırdığını söyledi. Sunum iki oturum biçiminde yapıldı. İkinci kısımda soru, analiz ve tartışmalar da oldu. Felsefenin görevi soruldu. Felsefeyi, bilimlerin bilimi olarak değerlendirenler de vardı. Bir ırmağa iki kez girilmez, diyen Herakleitos da anıldı. Değişme dolayısıyla felsefe ve politika arasındaki ilişki de soru olarak Akkaya’ya yöneltildi. Akkaya, başta Rojava halkı olmak üzere dünya halklarını selamlayarak sunumuna başladı.
Mehmet hocamız bir taraftan felsefe tarihini anlatıp bir taraftan da kendisi felsefe yaptı. Burada felsefe tarihi öğrenmeyle felsefe yapmanın aynı şey olmadığının altını çizen Akkaya liberal anlayışın, popüler kültürün sürekli felsefe yapmadan bahsedip gerçekte felsefe tarihi öğretildiğini vurguladı.
Düşüncenin Doğu’dan başladığını söyleyen Akkaya, İyonya’ya geçerken düşüncenin, felsefi bir forma dönüştüğünü, ilk filozofun, ilk momentin Thales olduğunu vurguladı ve sıklıkla üçlü filozof kuşaklarını andı. Thales ile birlikte çağın diğer filozofları da konu edildi. Sokrates, Platon ve Aristoteles’in “büyük üçlü” olarak kodlanması ayrıca dikkatimizi çekti. Felsefe bilmek ile felsefe yapmayı da birbirinden ayırdı. Buna göre kendisinin felsefe anlatmakla birlikte felsefe yaptığını ileri sürmesi de ilgi çekiciydi.
Doğu dünyası için “su uygarlığı” ifadesi kullanılırken felsefenin gelişimi de, uygarlığın gelişmesine bağlamış oldu. Su uygarlıkları derken Mehmet hocamız, Mısır, Çin ve Mezopotamya uygarlıklarını kastediyor. Buralarda gelişen entelektüel birikim için “düşünce” ifadesi kullanıldı. Akkaya’ya göre düşünce Doğu’da başladı ama felsefe formuna Ege’de kavuştu. Felsefenin merkezi ise Milet, Efes ve Atina gibi kent yaşamının gelişkin olduğu yerler oldu. Düşüncenin felsefeye dönüşmesinde, karmaşık insan faaliyetlerinin etkili olduğunu ve üretim olmadan felsefenin olmayacağını da söyledi. Ana akım felsefeyle kendisinin anlaşacağı tek yerin ise kökene inme konusu olduğunu, kendisinin farkının buraya müdahale etmek olduğunu da belirtti.

Thales kuşağının materyalist olduğu söylendikten sonra ikinci moment olarak Sokrates, Platon ve Aristoteles’i örnek veren Mehmet hocamız, Sokrates’le sokaklarda yapılan felsefi düşüncenin Platon’la akademilere sokulduğunu, halktan kopartıldığını, kavramlara bağlandığını söyledi. Burası herhalde izleyicilere ilginç gelmiştir. Felsefede ne kadar konu, soru, analiz varsa temellerinin “üç büyükler” döneminde atıldığını da söyleyen Akkaya, bunlara Frankfurt Okulu’nun karşı geldiğini söyleyerek, bugünkü düşüncenin kusurlarının da bunlara ait olduğunu hatırlattıktan sonra, ana akım felsefede olduğu gibi bunları yüceltme, tapma ve altında ezilme gibi bir durumun olmaması gerektiğine de bilhassa dikkat çekti. Ortaçağ’a geçmeden kuşkuculardan söz etmesi de ilginç oldu konuşmacının. Yanlış anlamadıysam kuşkucu filozofları çok övdü. Bunların ana akım felsefeye itirazlarının üzerinde durdu ve onları destekledi. Piron ve Atinalı Timon adlarını anımsıyorum, ayrıca sofistleri de kuşkucu olarak değerlendirdi ve olumladı.
Ortaçağ’a geçerken de bir soruyla başlandı. Mehmet hocamızın sorduğu soru mealen şöyleydi: Ne oldu da yüksek çağ olan Antikçağ’dan, nispeten verimsiz olan ve liberalizmin “karanlık” dediği bir çağa geçildi. Yanıt sanırım salondakilerin de dikkatini çekmiştir. Konferans sonrası kendisine bizzat sorup teyit ettiğime göre yanıt şu: Antikçağ’da çokça köle ayaklanması çıkıyordu. Yunan ve Roma egemen sınıfları iktidarda kalamayacaklarını anlayınca dinsel kurum ve anlayışlarla ittifak ettiler, hatta zaman zaman Kilise misali kurumlara bıraktılar yönetimi. Ortaçağ momentinde yine bir üçlüden söz edildi ve adcı, kavramcı ve gerçekçi düşünce üzerinde duruldu.
Diğer momentlerde olduğu gibi Ortaçağ’da da felsefenin, sanatın peşinden gittiğini söyleyen Akkaya, Ortaçağ’daki karanlığa ilk ışığı Petrarca, Bocccacio ve Dante’nin çaktığını, bunu geliştirenin ise Leonardo, Rafaello ve Mikelenjelo olduğunu belirtti. Rönesans’ı da bir moment (tarihsel dönem) olarak değerlendiren Akkaya, edebiyatta Cervantes, Shakespeare ve Rabelais’in kapıyı açtığını söyledi. Mehmet hocamıza bakılırsa sanatın ve sanatçıların açtığı bu kapıdan felsefeleriyle Bacon, Hobbes ve Gassendi’nin girdiği anlaşılıyor. Felsefenin farklı disiplinlerinde de gezinen Akkaya, ütopya yazarlarının üçünü de andı: Campenella, Bacon, T. More.
17. yüzyılda rasyonalizm ve empirizmin çatıştığını söyleyen Akkaya, rasyonalistlerin Descartes, Leibniz, Sipinoza olduğunu; empiristlerin ise John Locke, Berkeley, David Hume olduğunu belirtti. Kant ve Hegel’in bunları birleştirmeye çalıştığını da sözlerine ekledi. Kant’ın bilgi kuramı kısaca özetlendi. Duyarlık, anlama yetisi ve akıl ayrımı anımsatıldı. Bunun gibi birçok konu özetlenirken bence çok yetersiz kalındı. Dolayısıyla bu kısa özetleri anlayan oldu mu, bilemiyorum. Mehmet hocamız, ele aldığı momentlere ilişkin çok sınırlı açıklamalar vermekle yetindi. Galiba zamanın sınırlı oluşundan kaynaklandı.
Günümüze geldikçe momentlerde yoğunlaşma oldu. Hegel ile Marx da karşılaştırıldı. Akkaya Hegelci olduğunu ama esasta da Marksist olduğunu hissettirdi. Mehmet hocamız Hegel’in geistıyla Marx’ın praxisini karşı karşıya koydu. Doğru anladıysam, Akkaya’ya göre geistın içinde düşünce belirleyici, praxisin içinde ise madde belirleyici. Bu tartışmalar içinde Marksizmin özelliğinin, ekonomik sosyal yapıyı önemsemesi olduğu vurgulandı. Oysa Mehmet hocamıza göre gerek Aydınlanma gerekse Hegel, düşünceden hareket ediyor.
Sorular üzerine 20. yüzyıldaki ve gününüzdeki felsefe sorunları da konuşuldu. Frankfurt Okulu’nun görüşleri özetlendi. Postmodernizm tartışmasına da atıf yapılan konferansta, postmodern filozofların (Liyotard, Foucault) birçoğunun eski Marksist olduğu hatırlatıldı. Akkaya, bunların görüşlerini değersiz bulmuyor. Gerçi postmodernler de kültürden, sanattan hareket ediyorlar, ekonomiden hareket etmiyorlar. Öte yandan bu düşünürler mikro alanlara yönelerek düşünceyi zenginleştirdiler.
Mehmet hocamız sorulan bir başka soru üzerine de bilme süreçlerinde emekçilerin rolünün ne olduğunu açıkladı ve emekçilerin doğaya ve varlığa temas ettikleri için önemli olduğu söylendi. Çağımızdaki ve düşünce dünyasındaki bilgi kirliği üzerinde de durulan konferansta, fazlalıkların kesilip atılması, zihnin temizlenmesi önerildi. Yaşam Ağacı Derneği’nde felsefe konferansları her ay devam edecek denildi. Çocuklar için de, farklı hocalar felsefe atölyeleri yapacak biçiminde konuşmalar oldu.