Filozofça EPİSTEMOLOJİK KOPUŞ
Filozofça, düşünce dünyasına evrensel düzeyde bir projeksiyon tutmaya çalıştığı gibi bunu ülkemizin düşünce mimarları üzerinden de yapmaya özen gösteren çalışmaların üst başlığıdır. İnsan, toplum ve dünya sorunlarına bakışın niteliğini gösteren bir terim olarak düşünülmelidir filozofça. Olay ve olgulara bütünlüklü bakmanın en kuvvetli yolu da filozofça bakıştır. Ele alınan mimarların bakışına bu bütünsellik kaygısı damgasını vurmaktadır. Nazım Hikmet şiire, Sabahattin Ali öykü ve romana, Ruhi Su müziğe, Yılmaz Güney sinemaya filozofça bakmışlardır. Filozofça, ülkemizin kendi alanlarında özgün dil ve ekol yaratmış bu figürlerini “dört büyükler” olarak tespit etmiştir.
Filozofça serisinin yeni kitabı Epistemolojik Kopuş, felsefi-ideolojik bilincin ülkemizdeki en yüksek akıllarından birisi olan Muzaffer Oruçoğlu’nu konu etmektedir. Kitap Oruçoğlu’nun, politika, felsefe, sanat ve sosyal bilimler bağlamında düşünce dünyasından ayrıntılı kesitler sunmaktadır. Bunun için Oruçoğlu’nun otuz civarındaki eseri ayrıntılı bir incelemeden geçirilmiş, elde edilen veriler felsefi bir yoruma tabi tutularak değerlendirilmiştir. Okura alan bırakmak kaygısıyla da sık sık eserler betimlenmiş, gerektiği yerlerde de yazarın görüş, yorum ve analizlerinden alıntılar yapılmıştır. Bu yorum ve analizler açısından Oruçoğlu’nun fikirleri Platon ve Aristoteles’ten; Hobbes, Hegel ve Marx’a kadar pekçok filozofun bakışıyla karşı karşıya getirilmiştir.
Filozofça’nın yazarı Mehmet Akkaya açısından düşünce dünyası zengin, çok yönlü bir fikir mimarı olan Oruçoğlu’nu, entelektüel disiplinlerden yalnızca birisinin içinde değerlendirmek zordur. Zira zihinsel dünyası bilime, politikaya, felsefeye ve sanata doğru geniş ve derindir. Politikayı aktivist düzeyinde, sanatı ise şiir, resim, öykü, destan ve bilhassa roman istikametinde geliştirmiş birisidir. Kitabın amacı, Oruçoğlu’nu “Türk düşünce sistemi”nden epistemolojik bir kopuşun adı olarak tartışmaya açmaktır. Yazar açısından tartışılmaz olan ise Oruçoğlu’nun ülkemiz politika, sanat ve edebiyat kültürüne bir katkı yaptığıdır. Epistemolojik Kopuş, işte bu katkının nicel ve nitel unsurlarını gösterme iddiasında olan bir kitaptır.
Elinizdeki kitabın ana savı, Oruçoğlu’nun kapitalist-emperyalist sistemin kültürel ikliminden devrimci bir kopuş gerçekleştirdiğidir. Bu savın gerekçeleri kitap boyunca başta roman çözümlemeleri olmak üzere resim, şiir ve politika değerlendirmeleriyle gösterilmeye çalışılmıştır. Okurun da, anılan eserlerin içeriğine kolay nüfuz edebilmeleri için yeterince detay verilmektedir. Kapsamlı bir araştırma yapıldığı açıktır. Bunun nedenini Oruçoğlu’nun düşünsel zenginliğinde aramalıdır. Bir yanıyla politik bir aktör olarak karşımıza çıkarken bir yandan da sanatçı kimliği ile kültür dünyasının en derinindedir o. Kitap, sanatçı ve politik aktörü, yalnızca uygulamacı olarak ele almakla yetinmiyor, onun bu uygulama üzerine düşündüklerini ve yazdıklarını da mercek altına alıyor. Kitap, Oruçoğlu’nu bu bağlamda estetikçi ve siyasi teorisyen olarak değerlendirmekte bir beis görmüyor.
Epistemolojik Kopuş, politik-aktivist olarak değerlendirdiği Oruçoğlu’nu; devletin, ailenin ve burjuva-feodal özel mülkiyetin düşmanı olarak saptıyor. Dolayısıyla sermaye kültürüne felsefi, estetik ve ideolojik bir karşı duruşun simgesi olarak yorumluyor. Kitap, Oruçoğlu’nun resmi ideolojiden de epistemolojik bir kesinti yaptığı kanaatindedir. Eldeki kitap, bu iddialarını gerekçelendirmek ve doğrulamak amacıyla politika ve sanat alanında lokal ve evrensel düzeyde pek çok karşılaştırma yapmaktadır. Dünyada ve ülkemizde üretilmiş birçok edebiyat metni, şiir, resim; ayrıca ressam, bilim adamı, politik aktör ya da siyaset filozofu anılmaktadır. Klasik diyebileceğimiz birçok sanat eserine gönderme yapılmakta, bazen de içeriklerinden söz edilmektedir. Dostoyevski’den Tolstoy’a; Recaizade Mahmut Ekrem ve Yaşar Kemal’den Cemal Süreya ve Orhan Pamuk’a denli çok sayıda sanatçının anılması bu nedenledir.
Epistemolojik Kopuş, kuram araştırması ve kaynakça yönünden sınırlı tutulmuştur. Çünkü politikaya ve sanata dair yazarın daha önce yayınlanan kitapları bu konuda yeterince zengindir. Eldeki kitapta tekrara düşülmemek için anılan kuram ve kaynaklar yinelenmemiştir. Kitabın tezlerine doğrudan katkı yapan konular ve zorunlu olan kitaplar kısmen de olsa ele alınmış, betimlenmiş ve açıklanmıştır. Böylece kitapta Oruçoğlu’na daha fazla yer verme olanağı doğmuştur. Dolayısıyla, ele alınan konu, kaynak ve kuramlarla daha yakından temas kurmak isteyenler Filozofça’nın, bundan önceki kitaplarına bakabilirler.
Filozofça’nın yazarına göre Oruçoğlu’nu tanımak, Osmanlı-Türkiye yakın tarihini masaya yatırmak demektir. Grizu başlıklı dört kitap, 1830’lardan itibaren Zonguldak özelinde, madencileri ve buna bağlı olarak toplumun sosyal ve siyasal niteliğini sergilemektedir. Yine yazarın savına bakılırsa ülkemizin son elli yılını tanımanın yolu da Oruçoğlu’nun gösterdiği olay ve olguları anlamaktan geçiyor. Yazar, Oruçoğlu’nun on dört roman yazdığını, bunların Türkiye romanının zirvesi olduğunu ileri sürüyor. Çok kimlikli demesek bile çok yönlü bir özneden söz edildiği kesindir. Kitap boyunca Oruçoğlu, kah ressam olarak, kah şair olarak, kah romancı olarak sunulurken heykeltraş olarak da karşımıza çıkmaktadır. Sonuçta bu kitap, bir biyografi kitabından ziyade bir monografi çalışması olarak sunuluyor.
Epistemolojik Kopuş açısından ülkemizdeki ezilen sınıf ve kesimler, Oruçoğlu’nun edebi metinlerinde baş sırayı almaktadır. Erkek eşkıyanın yanında kadın eşkıyayı edebiyatımıza sokan da odur. Dilenciden tip yaratırken, doğa ve hayvan haklarından katı bir biçimde söz eden ve eserlerinde çevreci karakterlerle bunu ete kemiğe büründürürken de orijinaldir. Marksçı çizgideki Oruçoğlu’nun bayrağı ise “kızıl”dır. Fakat! Bu bayrakta emekçiler başta olmak üzere, kadınların, ezilen ulusların, gençlerin, eşcinsellerin, çevrecilerin ve hayvan severlerin talepleri de yazılıdır. Özgürlük ve eşitlik bayrağına mağdurların taleplerini de yazmak, sınıf baskısının, tüm baskıların anası olduğu gerçekliğini ortadan kaldırmaz elbette.
Epistemolojik Kopuş’un yazarı Mehmet Akkaya, Oruçoğlu’nu estetikçi, felsefeci, bilim insanı ve sanat adamı olarak betimlerken onu aynı zamanda gelenekleri, tabuları yerle bir eden, ezberleri bozan, uslanmaz bir radikal ve yıkıcı bir aktivist olarak tanımlamaktadır. Bu çerçevede Oruçoğlu, mistik, romantik ve anarşist unsurlarla Marksizmin sınırlarını genişletmiş biri olarak resmedilmiştir. Onun gözleri bu akım ve anlayışların sınırlarını zorlarken egemen sistemin dışındadır. Çünkü Oruçoğlu açısından “bir egemen sistemin içinden ‘evet’ ya da ‘hayır’ demek hiçbir şey ifade etmez; iki yanıt da egemen sistemin işine yarar.” Egemen sistemi yıkacak olan ise Asya’nın, Avrupa’nın silahlanmış kadın ve erkekleri yanında insanlığın bin yıllardır biriktirdiği felsefi-bilgi zenginliğini özümseyerek kendilerine silah yapmış kitleler olacaktır.Filozofça’nın enternasyonal devrimci Barbara Anna Kistler’e adanmış olması, güncele de hitap ettiği için bu noktada vurgulanması gereken bir özelliktir.
Epistemolojik Kopuş, karmaşık bir süreçler yumağını yalınlaştırdığı ve tartışmaya açtığı savındadır. Bu sav ileri sürülürken Oruçoğlu’nun üretimine ait olan on dördü roman, altısı şiir kitabı olmak üzere destan ve öyküler, deneme ve inceleme kitapları mercek altına alınmıştır. Yüzlerce tablo izlenmiş, resim değerlendirmeleri bilhassa orijinal tablolar üzerinden yapılmıştır. Toplumcu sanat anlayışının izini sürerken eleştirel gerçekçiliği aşan ürünler ortaya koymuştur Oruçoğlu. Bu doğrultudaki edebi metinlerinde gerçekliğin yalnızca görünen yüzünü değil asıl olarak özünü yansıtmaya çalışırken burjuva gerçekçiliğinden epistemolojik bir kesinti yapmıştır.
Oruçoğlu açısından gerçekçilik, kapitalizmi ve onun çürümekte olan kültürünün reklamını yapmak değildir. Yeni doğan ve gelişmekte olan sınıfların yanında, yeni bir insan, toplum ve dünyanın olanaklarını yansıtmaktır. Kahramanları Kafka, Miller, Beckett ve Joyce’unkiler gibi karamsar, tek başına, toplum dışı ve statik değildir. Tersine Balzac, Dickens, Gorki, Brecht, Steinbeck, Kemal Tahir ve Sabahattin Ali’nin kahramanlarında olduğu gibi değişen, direnen, yaşama dönük, yerine göre iyimser, bazen pesimist ve sürekli dönüşen yapıdadır.
Oruçoğlu’nda akademik ve entelektüel çalışmalara yeterince materyal verecek bir külliyat vardır. Mastır, doktora ve benzeri çalışmalar için doğru bir seçim olacaktır anılan edebi metin ve eserler. Ayrıca bunlar, zihinleri yeterince provoke edecek, provoke ederken de ufukları genişletecek türdendir. Hayret, yadırgama, şaşırma ve sürprizlerin dünyası ile Oruçoğlu’nun dünyasını ayırmak kolay değildir. Benzer hayret ve tahriklerle çalışmaya başlayan Akkaya, anılan sürprizleri, alışıldık olmayan yönelişlerin birçoğunu işaret ederken okuru bu sürprizler deryasının discover’ı olmaya davet ediyor.