Maksim Gorki’nin edebiyat yaşamını merak edenler için ilginç olduğunu düşündüğüm bir eserinden söz etme istiyorum. “Edebiyat Yaşamım” adlı kitap (Payel Yayınları, 2007) Gorki’nin, bir nevi sanatsal geçmişini, kaynaklarını, beslendiği dinamikleri ele alması bakımından özgünlük arz eder. Usta sanatçının, kendisini inşa eden koşulları sergilediği bu eserde adeta sanat sosyolojisi yapılmaktadır. Sanat, estetik ve sanat felsefesi ile ilgili olanları da bir hayli ilgilendireceği düşünülebilir. Sanatçı, kitabında sanatın pek çok sorununa açıklama getirirken sanatın çevresini de olabildiğince genişletiyor. Bu sorunlar içinde sanatın halk kaynakları belki de birinci sırada gelmektedir.
Sanatı kim yapıyor? Onu kimler geliştiriyor? Sanatın modern görünüme kavuşmasında sanatçının rolü nedir? Daha pek çok sanat ve düşün meselesinin, bunlara benzer sorunların yanıtları aranırken Gorki halk kaynaklarını adeta okul ve üniversite olarak değerlendirmektedir. Kitaptaki bu halk kaynağı sorununu biraz irdeleyerek kitabın içeriğini deşmek istiyorum. Baştan söyleyelim ki Gorki, sanat ve edebiyatın halk ile diyalektik bir bütünlük oluşturduğuna dikkat çekiyor ve halk kaynağını sanat ve edebiyatın merkezine koyarak asıl yaratıcılığı düşün ve sanat insanlarında değil, filozoflarda da değil halkta buluyor.
Gorki’nin Edebiyat Yaşamı
Gorki’nin edebi kimliği nispeten hareketli bir tarihsel ve toplumsal süreçte oluştu. Rusya’da sınıf mücadelesi keskinleşmiş, bir ölçüde buna bağlı olarak da sanat ve edebiyat dünyasında devrimci rüzgarlar esiyordu. Gorki, edebi bir yetenek ve kimlik kazandığı sırada Çehov ve Tolstoy başta olmak üzere pek çok Rus ve dünya yazarının da dostu oldu. Bunlarla ilişkide olurken edebiyata ilişkin yeni bilgiler ve bakışlar öğrendiğini belirtme ihtiyacı da duymuştur. Yazdığı metinlere dair bu büyük yazarların eleştiri ve önerilerinden yararlanmayı ihmal etmemiştir. Tolstoy’a gösterdiği metinde “fırının durması gereken yerde değil” uyarısını almıştır. Romanda nesneler, kişiler yerli yerinde olmalıdır. Çelişkili betimlemelere, birbiriyle tutarsız ifadelere yer verilmemelidir. Gorki’nin edebiyat yaşamında Çehov da, sanatçıyı sözcük seçimi ve olguları düzgün tasvir etmesi konusunda uyarmıştır. Öyle kelimeler seçilmeli ki canlandırdığı unsurları olduğundan daha etkili ve çarpıcı bir şekilde dile getirmelidir. Kahramanların özelliklerini capcanlı verecek ifadeler bulmalıdır. Çok sayıda sözcükle kötü bir anlatım değil aksine az sayıda sözcükle etkili sunumlar yapılmalıdır. Tüm bunlar dile egemen olmayı gerektirir.
Goethe’nin Yanılgısı:
İnsanlar Dili Değil Dil İnsanları Yapar
Gorki bakımından sanat ve edebiyat deyince dil akla gelir. Dilin yaratıcısı halktır. Daha geniş anlamda dil insanlar tarafından yaratılmıştır. Bunun hammaddesi halk olsa da Gorki açısından bu hammaddeyi işleyen yazarlardır. Dolayısıyla kanaatimce Goethe “insanlar dili değil dil insanları yapar” derken yanılmaktadır. Goethe bahsi bir yana, güçlü yazar dili iyi kullanan yazardır. Bunun da kriteri dile katkı yapmasıdır. Dili zenginleştirmelidir yazar dediğin. Gorki açısından halk kaynağı üzerinde durmak gerekir. Çünkü maddi ve entelektüel tüm yaşamın asıl yaratıcısı halktır. Edebi metin yazarını iki noktada ilgilendirir halk kaynağı: Biçim ve içerik.
Sosyal, siyasal ve estetik düşünme biçimlerini tanımak için halk kaynakları gereklidir. Özellikle atasözleri, özlü sözler, deyimler ve halk deyişleri, bunların en güçlü taşıyıcılarıdır. Kitlelerin nasıl düşündüğünü, nasıl yaşadığını, davranışlarını saptamak, hangi konuda nasıl tavır geliştirdiklerini görmek için bu kaynakları detaylara kadar inerek öğrenmek gerekiyor. Bunlar tip ve karakter yaratmakta geniş olanaklar sunacaktır. İkinci olarak da biçim açısından halk kaynaklarının altını çizmek gerekiyor. Halkın kullandığı deyim ve atasözleri edebi metni, kısa ve etkili bir biçimde sunmanın yollarını gösterecektir.
Gorki açısından kurmaca edebiyatın temelinde de halkın sözlü ve yazılı kültürünün tohumları bulunmaktadır. Faust’un kaynağı, Goethe ya da ondan iki yüz yıl önce yaşamış olan Marlow değil bunları önceleyen halklardır. Kukla tiyatroları, halk masalları, türküler ve benzeri türden pek çok gelenekte, günümüze kaynak olan değerleri görmekteyiz. Gorki toplumun ötelediği bireyi de etkili buluyor. Bu yüzden serserileri bile övmekten çekinmez. Onların da kendi aralarında ve topluma karşı duyarlı oldukları iddiasında bulunuyor. “Öykülerde bunlara neden yer veriyorsun” diyenlere karşı serserileri savunmaktan geri kalmaz Gorki. İnsan sevgisi bir kez daha kendini belli eder. Bu serseri, fahişe ya da hırsızların nasıl ve neden hırsız oldukları ayrıca düşünülmelidir. Bunlar aslında bencil ve çıkarcı değiller, başkalarını sömürme amacı da gütmezler. Bu yüzden de Gorki, burjuvaları değil de romanlarında bu türden ötelenen kişileri anlatmayı tercih ettiğini söylüyor.
Kolektif ve Bireysel Yaratıcılık
Gorki, halk kaynağı konusunda bir de kolektif ve bireysel yaratıcılık ifadelerini kullanarak ayrım yapıyor. Asıl yaratıcılığı ise kolektif olanda buluyor, kolektif olan da günümüzün bireyi olan sanatçı değil, halktır. Mitoslar ve benzeri halk kaynaklarının kolektif bilince ait olduğunu düşünen Gorki, biçim ve içeriği güzelde buluşturanın da kolektif yaratıcılık olduğunu söylüyor. “Oklar kuş gibi uçuşuyordu” diyen birisi bu yaratıcılığa gönderme yapar.
“Prometheus gibi Şeytan, Herkül Svyatoga, İlya Mişkula gibi (bunlar Rus Halk destanlarının kahramanlarıdır M.A) halkın yaşam deneylerinin büyük birer genellemesi olan daha yüzlercesi gibi eşsiz simgeler ve geniş kapsamlı kavramlar yaratmak yalnız ve yalnız bütün bir halk, tek bir insan olarak düşünülmeye başlandığı zaman mümkün olmuştur. Kolektif yaratıcılık şu olguda açık olarak sergilenmektedir: Bireysel yaratıcılık yüzyıllar boyunca, İlyada veya Kalavela ayarında hiçbir şey ortaya çıkaramamıştır; ve bireysel zeka, halk yaratıcılığından kaynaklanmayan tek bir simgesel tip ya da halk masallarında ya da efsanelerde daha önce görülmemiş ve destan kahramanları gibi bütün dünyaca kabul edilmiş tek bir tip ortaya koymamıştır.” (S. 75).
Gorki açısından bugün verimli bir sanatçıdan bir dehadan söz ediyorsak o kimse muhakkak ki halk kaynağından iyi beslenmiştir. Shakespeare, Byron, Goethe, Schiller’den tutun da Tolstoy ve Çehov’a kadar ne denli deha sanatçı varsa bunlar binlerce masal, türkü, özdeyiş mani ve benzeri halk eserlerinden yaralandıkları için dehadırlar. Büyük sanatçılar, halk kaynağını basitçe tekrar etme ya da ona ek yapma düzeyinde olmadılar. Yaratıcılığı halktan öğrendiler. Nasıl düşünülmesi, nasıl yaratılması gerektiğini halkın ürünlerinde gördüler. Gorki’nin, yaratıcılığı burjuvazide değil de halkta ya da emekçilerde bulması son derece önemlidir. Zira yaratıcılık burjuvaziye değil üretime doğrudan katılan, geniş anlamda halka daha sınırlı bir ifadeyle emekçilere aittir.
Sanat Bireye Bağlıdır, Fakat…
Yaşamı üretenler ve yaratanların, bu yeteneklerini düşün ve sanat üretiminde de kullanacaklarını varsaymak gerçeklerle çelişmez. Halkın ya da emekçilerin ürettikleri imgesel, kurgusal yapıtların sanat eseri olup olmadıklarını bilmiyor oluşları durumu değiştirmez. Bu açıdan bir anonim üretimden söz ediyoruz. Cervantes, Don Kişot’u yazmadan nice İspanyol türküsünde konunun içeriğini duyuran sözler ve dizeler bulunuyordu. Elbette bu durum çağımızın sanatçısını küçümseme anlamına gelmez ve bir romantik bakış da söz konusu değildir. Gorki şunları söylüyor: “Sanat bireye bağlıdır, onun işidir ama yaratıcılık yeteneği yalnızca halklarda vardır. Zeus’un yaratıcısı halktır, Phidias mermer aracılığıyla ona biçim vermekten başka bir şey yapmış değildi.” (s. 83).
Halk kaynağına dikkat çeken Gorki açısından halk kaynağından izole olan bir kimse üretim alanlarından da kopmuş demektir. Böyle birisinden sanatçı çıkması zordur. Birey, halkla ilişkisi güçlü olduğunca güçlüdür, büyük sanatın inşası da bu birlikteliğe bağlıdır. Birey halkla ilişkisi sırasında rolünü etkinleştirdiği gibi hareketli tarihsel dönemlerde daha da dinamik bir görünüm sunar. Mesela Rönesans öncesinde insan daha durgun ve yaratıcılığı daha sınırlıyken Rönesans, reform ve Aydınlanma yıllarında daha etkili olmuştur. Hareketli yıllarda bireyin rolü artmaktadır. Durağan dönemde daha tutucu olan birey hareketli dönemde devrimcileşir. Bu yüzden de düşün ve sanat üretimi dural ortamı değil dinamik ortamı tercih etmektedir.
Baudalaire, Schopenhauer, Dostoyevski, Hugo
Durgunluk yıllarında birey karamsar ve kötümser bir görünüm sunar. Sanatçı da halkı izlediği için aynı negatif durum sanatçıyı da etkisi altına alır. Çoğu zaman durağanlık ve hareketlilik birlikte görülür. Bu durumda sanatçıların iki kola ayrıldığını görmek zor olmaz: iyimserler ve kötümserler. Gorki, romantikleri etkileyen koşullar için iki noktaya işaret etmektedir. Durağan ortamın bireyleri olmaları ve de ortam tamamen durağan değilse ortamdaki pozitif özellikleri değil negatif özellikleri görmektedirler. Mesela Baudalaire, Schopenhauer, Dostoyevski, Hugo gibi sanatçılar insanı ve toplumu kötümser yönleriyle görmüşler ya da görmek istemişlerdir. İnsanın yaratıcısı olan halka, emekçilere güvenmeyen sanatçının başarılı eserler ortaya koyma olanağı yoktur Gorki’ye göre. Yalnız kendine güvenen sadece kişisel yeteneğinden söz eden ve bununla büyük eserlere imza atacağını sanan kişi kendisine sanat dışında bir uğraş bulmalıdır.
Kötümserlik ve Kötülük Çiçekleri
Başkalarının desteğinin ve gerekliliğinin farkında olmayan birey yalnızca kendisi için yaşıyor demektir ki, böyle bir varlığın insan olmayı başarma şansı da bulunmuyor. Toplumla arasına mesafe koyan bireyin, gerçeklikle teması da zayıflayınca metafizik birtakım anlayışların peşine düşmesi kaçınılmaz olur. Gerçeğin, insanın ve halkın yerini Tanrılar, şeytanlar, idealar, tözler almaya başlar. “Kötülük Çiçekleri” (Baudalaire) başlıklı şiirler yazılır.
Halktan kopulması, kişiliğin parçalanmasını, o da olay ve olgulara parçalı bakmayı getirir. Kişiliği parçalanmış birey insanın olumlu yönlerini olumsuz yönleri içinde eritme yanlısıdır. Mesela böyleleri ormanı görmez ağacı görür. Kişiliği parçalanmış birey ya da sanatçı, sözünü bitirmiş kişidir. Güzel davranışlar, güzel işler değil ilginç sözler bulmak onun için daha önemlidir. İçerikten yoksun dizeler, retorik sözler daha çekicidir. Gorki Tanrı konusunda ilginç bir söz söyler: “Azınlık, her şeye sahip olduğu için bir tek Tanrı’ya sahip olmadığından onu ister. Çoğunluk ise hiçbir şeye sahip olmadığı için o da Tanrı’yı ister” (S. 295).