Önceki akşam çok sayıda vagan meraklısı, kitap düşkünü ve felsefe severle bir araya geldik. Sazlı sözlü bir buluşmaydı. Vegan ve Lori Yayınevi’nin kuruluşu vesile oldu. Kutlama, tanıtım, kokteyl… Toplantıda sanata, kitaba, şiire, felsefeye, yayın faaliyetine dair konuşmalar, tartışmalar yapıldı. Benim de kısa bir konuşmam oldu. Kitabın tarihine, işlevine, geçmişine ve geleceğine ilişkin görüşlerimi özetledim. Bana göre insanlık, çok önemli buluş ve keşiflere imza attı. Bunların başında kuşkusuz ki en evvel kitap geliyor. Öncesi de var elbette: Yazı. Kağıt ve matbaa da dâhil olmak üzere her biri bir uygarlığı temsil etmektedir. Kitap öyle bir dost ki, bir çok icat ve keşif miadını doldurduğu ve insanlığı terk ettiği halde, dostluğunu ve direnişini sürdürüyor.
Devrim Kara ve Abdullah Yılmaz’ın öncülüğünde kurulan Vegan ve Lori Yayınevi’nin Odak Müzik Cafe’de düzenlediği etkinlikten söz ediyorum. Benim için böyle etkinlikler, yalnızca etkinlikten ibaret değildir. Sosyolojik, ruhsal, etik, politik ve felsefi bakımdan da malzeme toplama, sonuçlar çıkarma ortamlarıdır. Nitekim felsefeyi, canlı deneyimler üzerinden yaptığımı düşünürüm.
Felsefeyi taşıyan en önemli aracın kitap olduğu varsayılırsa, kurulan ve kurulacak olan yayınevlerinin önemi de ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla Vegan ve Lori Yayınevi’nin, ilgili sektöre mütevazi bir müdahalede bulunduğunu düşünsek bile değerli olduğuna şüphe yoktur. Bir de nitelikli bir yayın yapılacağı iddiası taşıyorsa değeri daha da yüksek düzeyde olacaktır. Rana Toka’nın sunucu olduğu buluşmada yayınevinin, yayın politikasında şu ifadelere yer verildiği görüldü:
“Vegan Yayınevi, felsefi, politik ve edebi eserler yayınlamayı hedefler. Vegan Yayınevi’ne göre insan, bitki ve hayvan aynı kökten gelir; yani kardeştir. Vegan Yayınevi, insanın insanı ve doğayı sömürmesini durdurmanın yolunun, insanın hayvanları sömürmesini engellemekten geçtiğini düşünür.”
Konuşmamda da belirttiğim gibi Kitap, insanlığın en ilerici ve devrimci icadıdır. Okul, cami, kilise, üniversite için aynı şeyi söylemiyorum. Bu kurumları, egemen sınıflar kitaba oranla daha etkili kontrol edebiliyor. Öte yandan kitabın unsurları kuşkusuz ki geniştir. Matbaa, kağıt, kitap, kalem bunlar da devrimci icatlardır. Bildiğimiz gibi kültür tarihinde bir çok buluş, icat doğmuş, gelişmiş ve yok olmuştur. Bir tek kitap hariç. Uzun zamanlarda, büyük emeklerle ortaya çıkan alışkanlıklar, değerler kolaylıkla yok olmuyor. Gazetenin hızlı yok olması, kuruluş ömrüyle ilgili olabilir. Erken ve acele inşa edilen her değer, erken ortadan kalkıyor.

Konuşmamın içeriğinde kitapların ve yayınevlerinin niteliği de vardı. Kitap ve yayın kurumları önemlidir ama bu durum, aralarında seçim yapmayacağımız anlamına gelmez. Kitap deyince hemen yayınevleri akla gelir. Zira buralarda basılıyor kitaplar. Yazar çizer olmak da bu kurumlardan geçiyor. Oldum olası bu kurumlar sermayenin tekelindedir. Bu tekeli kırmak çok önemlidir. Vegan, Lori Yayınları bunu kırmayı deneyecek kendi gücü oranında. Arkadaşları kutluyor, başarılar diliyorum.
Kitap demek bilim, felsefe, sanat, siyaset demektir aynı zamanda. Bunların payandasıdır. Günümüze taşıyanıdır, geleceğe iletecek olanıdır. Bu yüzden olsa gerek etkinlik sırasında felsefe tarihine daldığım anlar da oldu. Felsefe, tarihte içkin olan bir etkinlik olarak bilinir. Onu bugüne taşıyan, kitaplardır. Thales, Pisagor, Herakleitos, kitaplar sayesinde bugüne geldi. Sokrates’i, Platon’u, Farabi’yi, İbni Sina’yı kitaplardan öğrendik. Kitap olmasaydı halimiz nicolurdu? Egemen sınıflar kitapları, yüzyıllardır niçin yasaklıyor, niçin yakıyor? Yazarları neden hapse atıyor? Demem o ki yayınevi, yalnızca yayıncıları ve yazarları değil, tüm toplumu, halkı ilgilendiren bir sektördür. Kim ne derse desin toplumu yönlendiren kitaplardır.
Yayınevinin, okunan basın metni ve manifestosunda anlamlı ve düşündürücü yargılar vardı. İnsan hakları yanına, hayvan hakları da eklenmiş. “İnsana da, hiç bir hayvana da işlence, kötü muamele yapılamaz”, deniliyor. Yapılmasın elbette. Kulağa hoş gelen bu sözlerin zayıf ve sorunlu yanları olduğu da açıktır. Neticede insan, hayvan yerine konuluyor ki benim açımdan romantik bir görüştür. Bunu bir hayvansever olarak söylüyorum. Birazdan bu konuya ilişkin birkaç cümle daha söyleyeceğim.
Toplantıda dikkat çektiğim gibi ben kitabın, insan eğitiminde en güçlü araç olduğuna inanıyorum. Kitabi kültürden uzaklaştıkça insanlar kabasabalaşıyor. Kitap etik, politik, felsefi, estetik incelik kazandırır insana. Elbette felsefi-ideolojik bilinçle seçilmiş kitaplar için söylüyorum bunu.
Kitap bilinçli toplum yaratmakla birlikte planlı, programlı ve tutarlı olmayı gerektiren bir kültürel iklim sağlıyor. Kapitalist üretim ilişkilerinin parçaladığı bilinç durumlarını birbirine bağlıyor. Söz veren, yarım saat sonra veya on dakika sonra telefona gelen bir mesajla kanaatini, verdiği sözü değiştiren güruhu, ilkeli olmaya davet ediyor. Güven vermez ilişkilerin, diyalogların baskın hale geldiği günümüzde kitabın yapıcı bir rol oynayacağını varsayabiliriz. Kitabi kültürün, bu tutarsız ve dağınık durumun panzehiri olacağını düşünüyorum.
Burada söylediklerimi, kendisi de bir kitabi iklim örneği olan gecedeki içeriklerden anlamak zor olmuyor. Yapılan, sunulan, söylenen içerikler insanın, dünyanın, sosyal yaşamın özünü yansıtmaktadır. Halk müziği sanatçısı Muzaffer Gürenç’in ezgileri unutulur gibi değildi. Deyişlerin yanında Nazım Hikmet’ten Köroğlu’na kadar devrimci değerlerin güncellenmesi de son derece önemli oldu. Metin Kaya’nın okuduğu Kürtçe şiirler de sanırım, salonda etki bıraktı. Ozan Telli’nin, “bitti” denilen toplumcu gerçekçi şiirlerini kendi ağzından dinlemek, az bir ayrıcalık mıdır? Şair arkadaşım Mustafa Turan’ın şiirlerinin seslendirmesini, sanatın, estetik bir titizlikle izlenmesini unutabilir miyiz?
Dedim ya, etkinlik yalnız etkinlik değildir. Bir ortamda tartışma, itiraz, eleştiri, entelektüel polemik yoksa o ortam benim açımdan zayıftır. “Vegan gecesi” böylesi bir tartışmaya da imkan verdi. Veganizm üzerinden sosyalizm ve sosyalistler, vegan olmadıkları için eleştirilip itham edilince itirazlarım da oldu. Herkesin yeme içme alışkanlığına, yaşam tarzına karışmanın lüzumsuz olduğu besbelli. Öte yandan işçi sınıfı, emekçiler yoksul halk kitleleri zaten yeterince et yeme imkanı da bulamıyor.
Böylesi koşullarda veganizm diye bir ideoloji icat edip emekçileri, sosyalistleri ve eski Sovyetik ülkeleri de hayvanları katleden “katiller” olarak görmek, en hafif deyimle çok naif ve romantik bir görüştür. Ağır ifade ise şu olabilir: Sınıf mücadelesinin gerilediği, dolayısıyla Marksist teorinin değer yitirdiği koşullarda, masummuş gibi görünen, kulağa hoş gelen burjuva-liberal akım ve ideolojiler etkili olabiliyor. Burjuva feminizmi, alkolizm, veganizm, vejetaryanizm, modaizm, futbolizm vs bunlara örnek verilebilir.
Geceyi canlı kılan, ona zenginlik katan bölümlerden birisi de gelen kutlama mesajlarıydı. Anımsadıklarımı paylaşmakla yetineyim. Muzaffer Oruçoğlu’nun mesajı, ilgiyle dinlendi. Komün TV’den Emre Erdal’ın mesajı da içerikliydi. Ayrıca Sancı yayınlarından da bir kutlama mesajı okundu. Çoktandır görüşmediğim dostlar da vardı gecede. Grup Munzur’dan Cemil Güngören, Hozat derneğinden Yılmaz Cesur, belediye meclis üyesi Aydan Kara, Hekimali, Nedim hoca, Yalçın, Cengiz, Erol vs.
Bitireyim. Toplantıda kulağıma çarpan konulardan biri de yapay zeka meselesi oldu. Yazara lüzum kalmadı! “Yapay zeka, kitabın yerini aldı, sanatın, felsefenin yerini aldı” deniliyor. Ben bunların moda olduğunu düşünüyorum. Bu yapay zekaların, Chatgpt’lerin tarihin çöplüğüne karışacağına ve doğal zekanın, yani insanın galip geleceğine, hükmünü vereceğine inanıyorum.
Kitap, yazar ve yayınevi tartışmalarının olduğu ortamda olmazsa olmaz bir bölüm de kitap stantları için ayrılır. Vegan gecesinde de böyle bir stan açıldı. Ozan Telli ve Abdullah Yılmaz dahil olmak üzere yayınevinin yeni kitapları yanında farklı yazarların eserleri de sergilendi, kitaplar imzalandı.