Mehmet Akkaya İle
AHLAK VE EŞİTLİK ÜZERİNE
Siyasetçiler, filozoflar ve hukukçular gibi pek çok alandan insan, haklı olarak ahlak ve barış üzerine söylemlerde bulunuyor. Bunlardan birisi de kuşkusuz ki Mehmet Akkaya’dır. Akkaya’nın tavrına bakılırsa Kürt hareketinin “geri çekilmesi” self determinasyon ilkesinden geriye düşmek anlamına geliyor. Bu konulara değinirken eşitlik kavramını ele almak elbette ki önemli olacaktır. Savunulması gereken, Akkaya’nın da belirttiği gibi matematiksel bir eşitlik değil, giderek ekonomik eşitliğe evrilen sosyal eşitlik olmalıdır.
Zerdeşt TV’nin konuğu olan ve Kemal Varol’un sorularını yanıtlayan yazar ve felsefeci Mehmet Akkaya, zor kavranan felsefi konuları pratik bir yaklaşımla okura sunabilen nadir düşünürlerden birisidir. Yaptığı eleştirilerde çekinmez ve kendi düşüncelerine kaynaklık eden filozofları bile eleştirir. Akkaya’nın, yazılarıyla sosyal yaşamı arasındaki paralellikler, onun bu yeteneğini pekiştirir. O, sokak, mahalle, köy ve meydanla ilgilenen bir düşünürdür.
Ahlakı, iyilikle tanımlayan Akkaya’ya göre ahlak, siyaseti de kapsar. Ancak kapitalist sistem var oldukça, siyasete atılan, başbakanlık, bakanlık veya belediye başkanlığı gibi makamlara gelen kişilerin, bürokratların yolsuzluk yapması beklenen bir sonuçtur. Ayakkabı kutularında saklanan paralar ve evde para sayma makinelerinin bulunması kimseyi şaşırtmıyor. En önemlisi de, bu durumun toplumda geniş bir kesim tarafından kanıksanmış olmasıdır. Bu, ahlak meselesinin ne kadar geniş bir kapsama sahip olduğunu gösteriyor. İstisnalar da işaret edildi. Akkaya’nın, devrimci – demokratik çevrelerde, DEM Parti belediyelerinde yolsuzluk, rüşvet, fesatlık olmadığını vurgulaması önemli bir uyarıydı. Bu bağlamda Rojava anayasasındaki eşitlikçi ilkelere de dikkat çekildi.
Programda eşitlik konusu, barış süreci için kurulan meclis komisyonuna geldi. 51 kişiden oluşan komisyonda DEM Parti’nin sadece 5 kişiyle temsil edilmesinin yarattığı paradoksa dikkat çekildi. Akkaya, Kürtlerle ilgili kurulan bir komisyonun en az yarısının Kürt siyasal hareketinden olması gerektiğini savundu. Yani sanırım Kürtler için bir tür pozitif ayrımcılık önerdi. Ayrıca bu konudaki bir tartışmasını da anımsattı. DEM Partili bir kişinin, “Her parti meclisteki milletvekili sayısı oranında temsil edildi” diyerek matematiksel eşitliği kabullenmesi, eşitsizliğin nasıl içselleştirildiğini gözler önüne serdi. Akkaya, bu tutumu matematiksel eşitliğe teslim olmak olarak değerlendirdi. Ona göre matematiksel eşitlik yoluyla sosyal, sınıfsal ve ulusal eşitlik sağlanamaz.
Akkaya’nın en belirgin özelliklerinden biri de Anadolu’daki direnişçi ve şairleri filozof olarak görmesidir. Ahlak, namus ve mertlik ilişkisini vurgulamak için Köroğlu’na atfedilen “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” sözüne atıfta bulunarak konuyu mülkiyet ve sınıf meselesine bağladı. Komünal yaşam ile günümüz yaşamını karşılaştırarak insanın, doğanın ve her şeyin nasıl çürüdüğünü, doğallığını yitirdiğini ifade etti. Köylerin de “öldüğünü” ve köy ürünlerinin, hatta köy tavuklarının bile zehirli bitkilerle beslendiği için doğal olmaktan çıktığını söyledi.
Ebedi barış ideasının mimarı Kant da ahlak tartışmasındaki yerini aldı. Akkaya, yirminci yüzyılda yaşanan savaş ve yıkımların, sosyal ve ekonomik eşitlikten uzak, sömürücü sınıfların var olduğu bir dünyada ebedi barışın mümkün olmadığını gösterdiğini vurguladı. Kant’ın ahlaki idealizmine dikkat çekildi. Programda sadece insanların değil, doğanın, hayvanların ve coğrafyanın da zarar gördüğüne vurgu yapıldı. Akkaya, farklı bir soru üzerine de denizdeki balıkların yok olmasını ve denize girmenin imkânsız hale gelmesini geleceğe dair karanlık bir tablo olarak sunsa da, insanın savunma ve direnç özelliğinin her zaman var olacağını söyleyerek mücadele umudunu koruduğunu belirtti.
Ahlak dersi verenlerin ahlak konusundaki çelişki ve paradoksları, silahlı bir örgüt olan NATO örneğiyle anlatıldı. Akkaya’ya göre, NATO üyesi ve büyük silahlara sahip olan Türkiye’nin, barış süreci adına Kürt örgütlenmesinden koşulsuz teslim olmasını ve silah bırakmasını istemesi ahlaki değildir. Aynı şekilde, bu duruma karşı “ulus devlet, federasyon ve özerklik istemiyoruz, kültüralist çözüme de kendimizi kapattık” diyen anlayışın da ahlaki olmadığını vurguladı. Bu, Öcalan’a yönelik önemli bir eleştiri olarak yorumlanabilir.
Akkaya’nın bir eleştirisi de kendilerini sol, sosyalist, aydınlık, kurtuluşçu, komünist veya işçi partisi olarak tanımlayanların, konu Kürt hakları ve Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına geldiğinde, sistemin resmî ideolojisiyle aynı noktada buluşmalarıydı.
Sonuç
Yazar ve felsefeci Mehmet Akkaya, eşitlik, ahlak ve barış gibi temel konuları sadece teorik düzlemde değil, somut ve pratik örneklerle ele alarak, bu kavramların yalnızca egemenlerin değil, aynı zamanda ezilenlerin de gündemi olduğunu etkili bir şekilde ortaya koyuyor. Onun eleştirel duruşu, felsefenin yaşamla iç içe olması gerektiğini ve gerçek bir ahlakın ancak sosyal ve ekonomik eşitlikle mümkün olabileceğini savunuyor.