site logo
  • ANASAYFA
  • FELSEFE
  • POLİTİKA
  • SANAT
  • HAKKINDA
  • KİTAPLAR
  • KONUK
  • ETKİNLİK
Eylül 1, 2025  |  By Mehmet Akkaya In Felsefe, Politika

Etik Olan Nedir

1111

Ahlak Felsefesi Açısından

ETİK OLAN NEDİR?

Sahte diplomaların, yolsuzluk ve siyasi ahlaksızlıkların zirve yaptığı ve azgın sömürüyü gölgede bıraktığı bir dönemden geçiyoruz. Elbette ki bunlar buzdağının görünen yüzü. Ne var ki böylesi bir yabancılaşma yalnızca ülkemize ve günümüze özgü de değildir. Sınıflı toplum, feodalizm ve kapitalizm demek, sahtelik demek, vurgun, çürüme, yozlaşma ve ahlaksızlık demektir. Bu yüzden de, kurban durumundaki tek tek kişi ve bireyleri suçlamak gereksiz. Halkın içindeki filozoflar güzel söylemiştir: Sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmak gerekiyor! Bataklık, kapitalizmin ta kendisidir! Evrensel bir ahlaki dünya ancak sınıfsız, sömürüsüz, devletsiz, bürokratsız, ordusuz, patronsuz bir toplum yaratmakla olasıdır. Gerisi, lafügüzaf…

Bu hafta, ahlak felsefesi içinden tarihsel bir gezinti yapıyoruz. Antik Yunan çağında ahlaklı olmak, iyi yurttaş olmak anlamına gelirdi. İyi yurttaş ise ahlaklı olandır. Antik Batı felsefesine böylesi bir düşünce hakimdi. Sonraları siyaset ve ahlaka, din de eklenmiş oldu. Antikçağ’ın ahlak anlayışında yaşamdan haz almak, mutlu olmak, erdemli olmak gibi konulara dikkat çekildiği anlaşılıyor. Sokrates, ahlaklı olmak ile bilgi arasında bir bağ kuruyor. “Kendini bil” anlayışı merkezi önem kazanıyor. Öğrencisi Platon, ahlaki durumun idea’da içkin olduğuna işaret eder. Toplumu önemser. Ne var ki “sınıflar ortaya çıktı ahlaki düzen bozuldu” diyen bir ana akım filozof çıkmadı.

Aristoteles de ahlaki davranış ile sınıflı, sömürücü kölelik toplumu arasında bağ kurmadı. Filozofumuz, “Nikomakhos’a Etik” adlı kitabında erdeme vurgu yaparken “orta karar” bir yol izlemeyi önerir. Sinoplu Diyojen ve sofistler ise herkesin her şeyi yapabilmesine değer verir. Özgür ahlakı savunur. Stoa filozofları doğaya uygun yaşamayı ahlaki bulur. Aynı yolu izlediği anlaşılan atomcu filozof, Epikuros ise entelektüel haz ile ahlakilik arasında bağ kuruyor. Elbette ki köleler, yoksullar ve ezilenler adam yerine ya da insan yerine bile konulmazlar. Ahlaki tartışmaların dışında görülürler.

Ahlak felsefesi, felsefenin alt dalları arasında, pratik felsefeler içinde yer alır. Ahlak, Arapça kökenli bir terim olarak huy, özellik, karakter gibi içeriklere sahiptir. Latince kökenli olan etik de benzer bir içeriğe sahiptir. Etos’dan geldiği söylenir. Davranışların teorisi biçiminde de algılanıyor. Bu anlamaya bakılırsa etik’i, ahlak felsefesi şeklinde betimlemek yanlış olmaz.

Felsefi pedagoji açısından düşünülürse tematik felsefe veya sistematik felsefe eğitiminin altını çizmek gerekir. Dolayısıyla felsefeyi (felsefe tarihini) öğrenme yollarından birisi de sistematik felsefe eğitimidir. Bu yönteme göre bilgi felsefesi, varlık felsefesi, din felsefesi, hukuk felsefesi, sanat felsefesi, siyaset felsefesi gibi felsefenin alt dalları eğitim / öğretim konusu yapılır. Bu hafta Yol TV’de, etik olanı araştırmak ve ahlak felsefesini felsefede farklı bir eğitim modeli olarak göstermek üzere buluşuyoruz.

Ahlak felsefesi başlıklı derslerde, kitaplarda, sunumlarda genellikle onun temel kavramları ele alınır. Filozofların, ahlaka ilişkin söyleyip yazdıkları açıklanır. Ahlakın temel kavramlarını iyi, kötü, erdem, özgürlük, zorunluluk, mutluluk, birey, toplumsal sorumluluk, bilinç vs olarak tespit etmek mümkündür.

Bu bağlamda yorumlar, eleştiriler, analizler yapılır. Konunun aktüel boyutu da olduğu açıktır. Okullarda din ahlak kültürü adıyla dersler verilir. Din neyse de ahlak, bu şekilde öğretilebilir mi? Ahlakın, din ile birlikte ele alınması da ayrıca sorgulanmalıdır. Ahlak felsefesi tarihselden güncele bağlanır.

Ahlak felsefesi, felsefenin bir alt disiplinidir dedik. Eski filozoflar, bu başlıkla kitap yazmadılar elbette. Onların görüşleri incelenerek ahlak felsefesine temel teşkil eden görüşler kodifiye edilmiştir. Ahlak felsefesi derslerinde bunlar açıklanır.

İnsanın, ahlaki davranışlarında özgür olup olmadığı da önemli bir sorunsaldır. Filozoflar bu konuda iki kümeye ayrılırlar. Determinist olanlar ve indeterminist olanlar. İlkine göre herkes davranışında özgür değildir. Fatalistler için insanın nasıl davranacağını Tanrı yasaları ve kutsal kitaplarda yazılı olanlar belirler. Seküler (determinist) filozoflara göreyse sosyal ve kültürel şartlar ahlaki davranışları belirler. İndeterminist ahlak felsefesi ise insanların yapıp etmelerinde özgür olduklarını düşünür.

Antikçağ felsefesine, girişte değinmiştim. Ortaçağ ile devam edeyim şimdi. Ortaçağ’daki ahlak felsefeleri, felsefe tarihi kitaplarının yazdıklarına “itibar” edilirse Tanrı ve dinlerin etkisinde geçmiştir. Her şeyin en iyisini Tanrı bilir. Kurallar da kutsal kitaplarda içkindir. Augustinus gibi Ortaçağ’ın büyük filozofuna göre yeryüzü toplumunda değil Tanrı toplumunda yaşamak ahlaki olandır. Farabi’nin ahlak görüşü de teolojiktir. Ahlaklı olmak için dindar olmak elzemdir. Thomas Aquinas da benzer yoldan ilerlemiştir. Ahlaklı olmak, bilmeyi gerektirir. Varlığın bilgisi, Tanrı’da içkindir. Tanrı bilinmeden ahlaklı olmak mümkün değildir!

Yeniçağ’da ahlak felsefesinin odağı, burjuva toplumuna kaymıştır. Burjuvazi ve onun filozofları, eski çağlarda olduğu gibi emekçi sınıfları, ezilenleri ve kadınları, ahlak felsefesinin dışında tutarlar. 15. yüzyıl ile birlikte ortaya çıkan burjuva toplumun kendi sınıf çıkarlarına göre evrensel bir ahlak felsefesi belirlemeye çalışır. Buna göre Tanrı ve dinin yerine mutlak krallar, soylular gelir. Filozoflar, buna insan merkezlilik anlamında hümanizm diyor.

Yeniçağ başlarında ahlakı belirleyen Tanrı değil insandır. Felsefe tarihi kitaplarının bildirdiğine göre Dante, Erasmus, Montaigne, Thomas More… Bunlar insan merkezli ahlak anlayışları savunmuştur. Descartes, Stoa filozoflarında olduğu gibi ahlaka kayıtsız kalmıştır. Hobbes ise soruna materyalist cepheden bakmakla birlikte sınıf ahlakından söz etmez. Ona göre de sömürme ve sömürülme ahlaki bir sorun teşkil etmiyor. Spinoza, sorunu doğanın belirlemişliğinde çözme eğilimi gösterir.

Rousseau, uygarlık eleştirisi yaparken egemen ahlakı da sorgulamıştır. Ona göre insanlığın ekonomik olarak ilerlemesi, toplumu ahlaklı yapmaya yetmez. Hatta bilimlerin ve sanatların gelişmesi, toplum ahlakını bozucu etkiler bırakır. Rousseau, ahlaklı olmak ile bilgi ve akıl arasındaki ilişkiyi reddederek Sokratesçi geleneğe değil Diyojenci geleneğe bağlanmış gibidir.

Rousseau’nun ahlak anlayışını netleştirmek için modern dönemin pratiğine, sorular sorarak kısaca göz atmak yararlı olur. Formel bakımdan eğitimli olanlar mı, yoksa eğitimli olmayanlar mı daha ahlaklıdır? Rousseau, burada dikkati formel açıdan eğitimli olmayanlara çekiyor. Şu soru da ilginç olabilir: Tepeden tırnağa silahlı olan Türk hakim sınıflarının, ezilen Kürt halkına “silah bırakın”, “teslim olun” çağrısı ahlaki midir? Türkiye ve Kürdistan toplumu açısından bir soru daha: Aleviler başta olmak üzere milyonlarca gayri müslimden alınan vergiyle dini memurların maaşını ödemek ahlaki mi?

Kant ise ahlak konusunda bir dönüm noktasını teşkil eder. Pratik Usun Eleştirisi adlı temel ve kapsamlı kitap ahlakı açıklamak için yazılmıştır. Onunkine genellikle “niyet ahlakı” denilir. Niçinler, nedenler, sonuçlar önemli değildir. İyi davranış, salt iyi olduğu için yapılmalıdır. Kim ne der? Bu sorunun hiç bir önemi yoktur.

Kant, ahlak felsefesine iki temel kavram armağan etmiştir: Hipotetik emperatif, kategorik emperatif. İlki, koşullara bağlı olan davranışları ifade ediyor. Kategorik emperatif ise koşulsuz, yani olması gerektiği için yapılan davranıştır. Kant, böylesi bir anlayışı şu şekilde ifade ediyor: Öyle bir hareket et ki, hareketinin ilkesi (maksim) herkes için evrensel ilke olsun!

Ahlaki davranışlar, Hegel açısından Geist’ın görünüşe çıkması olarak açıklanırken Schopenhauer açısından da “kör irade”nin tecelli etmesi olarak vardır. Nietzsche ise ahlaki davranışları, var olan iyi ve kötü davranışların ötesinde aramıştır. Ancak übermesch (üst insan) ahlaklı olabilir.

Marx ve Engels ile birlikte felsefe gibi ahlak felsefesinin de ekseni değişmiştir. Başüstü duran tüm bilim, sanat ve düşünce disiplinleri, tabir caizse tersine çevrilir ve ayakları üstüne oturtulur. Ahlakı belirleyen doğa değildir, bireyler değildir, Tanrı ise hiç değildir. Düşünüş ve davranış biçimlerinin temelinde üretim ilişkileri, mülkiyet durumları yer almaktadır.

Her ahlaki tutum, bir çağın ve özellikle egemen sınıfların çıkarını yansıtır. Antikçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ’ın ahlak anlayışları birbirine benzemez. Demek ki, ahlaki değer yargıları tarihsel ve sosyal birer olgu olarak doğarlar. Tarihsel ve sosyal şartlar değiştikçe ahlaki davranışlar da değişir. Dün kötü olan bir davranış bugün iyi olabilir. Doğu toplumunda yadırganan bir davranış, Batı toplumunda meşru olabilir.

Marx ve Marksizm için nihayetinde ahlak, sınıfsal bir özellik gösterir. Kaynağında emek sömürüsü vardır. Son zamanlarda sıklıkla gördüğümüz sahtecilik (diploma vs) kişisel değil yapısal ve kurumsal bir nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla bugünkü egemen ahlak kurallarının sınıflarla birlikte ortaya çıktığını ileri sürüyoruz. Sınıflar yok olduğunda, bugünün iyi ve kötü davranışı, yalan, hırsızlık, namus cinayeti, adil olma, sömürü ve ahlak dersi verme gibi düşünüş ve davranışlar da son bulur. Bu yüzden ahlakçı olmak ve ahlak dersi vermek son derece saçma görünüyor. Ahlaklı olalım yeterli. Hatta ahlak konusunda kayıtsız olalım daha iyi.

Previous StoryYeniçağ Felsefesine Giriş
Next StoryAhlak Ve Eşitlik Üzerine / Feyzi Çelik (Avukat-Yazar)

Son Yazılar

  • Komünist Kültür Geleneği
  • Felsefede Kitabi Kültür
  • Veganizm, Kitap ve Yayınevi
  • Felsefe mi, Sanat mı?
  • Fotoğrafçılık Bir Sanat mıdır?

Arşivler

  • Ekim 2025
  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Son Yazılar

  • Komünist Kültür Geleneği
  • Felsefede Kitabi Kültür
  • Veganizm, Kitap ve Yayınevi
  • Felsefe mi, Sanat mı?
  • Fotoğrafçılık Bir Sanat mıdır?

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

İletişim

e-posta – akkaya44@hotmail.com Telefon - 0544694 5456
Bu site 2019 Tarihinde Mehmet Akkaya Tarafından Yapılmıştır