Sözyüzü Sanat ve Edebiyat Derneği olarak 8-9 Mart 2025 tarihlerinde filozof, yazar sevgili Mehmet Akkaya’yı Mersin’de konuk ettik.
8 Mart’ta hocamız radyo Metropol’de dernek başkanımız ve aynı zamanda ‘sözün yüzü’ programının yapımcı ve sunucularından sevgili Erdal Dalgıç’ın konuğu oldu. Sanat ve hayat üzerine oldukça keyifli, derinlikli bir sohbet ile dinleyicilerle buluştu. Mehmet hocamız felsefenin kavramlarla, sanatın ise imgelerle, tip ve figürlerle yapıldığını hatırlattı. Metropol’deki program, bir gün sonraki sunuma da hazırlık işlevi gördü. Bu programla birlikte Mehmet hocamız, bir hafta boyunca Mersin’de televizyon ve radyo programlarına ve salon toplantılarına katıldı.
Radyo Metropol’deki programda sanatın, insan ve toplum üzerindeki etkisine dikkat çekildi. İnsanı hayvandan ayıran özelliğin sanat olduğu vurgulandı. Sanatın sınıflandırılması da önemli bir konuydu. Sevgili Erdal Dalgıç’ın bir sorusu üzerine Mehmet hocam, Kant’ın sanat görüşünü de açıkladı. Çünkü Almanya’nın büyük filozofu Kant, zanaat ile güzel sanatları birbirinden ayırmıştır. Güzel sanatlar üç dala ayrılıyor. Ses sanatları, plastik sanatlar ve sahne sanatları.
Sanatın insan üzerindeki etkisi de konuşuldu. Fiziksel ihtiyaçların verdiği haz geçicidir ama sanatsal haz kalıcıdır. Yeme içme için eğitim gerekmez ama sanattan haz almak için eğitimli olmak lazım. Mehmet hocamız, eğitim derken okul eğitimini anlamıyor. İnsan kendini özgürce eğitmeli diyor. Radyo programında Dalgıç, konuyu şiir ve aşk duygusuna getirdi. Akkaya’ya göre sınıflar son bulursa komünizm olursa aşk da, şiir de, sanat da son bulacakmış. Gülüşmeler oldu.

9 Mart’ta ise Sözyüzü ve Mersin Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi Kültür Sanat Çalışma Grubu işbirliği ile Mersin Kongre Merkezi’nde bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu söyleşimizin konusu hocamızın aynı adlı kitabı üzerinden ‘felsefe’de hayat ve sanat’idi. (Hayat ve Sanat, Belge Yayınları, 2013). Programın sunucusu olduğum için yazar, filozof sevgili Mehmet Akkaya’yı ben takdim ettim. Sanat, psikoloji, dil ve felsefe üzerine gördüğü eğitimi andım. Yazı yazdığı dergi ve gazeteler de söylendi. Kitaplarının adlarını sıraladık ve salonun girişindeki stantta yazarımızın kitapları da, sergilendi. Birçok arkadaş, yazara kitap da imzalattı.
Toplantıda ben giriş yaparken konuşmanın yol haritası için bazı soruları önplana çıkardım. Daha önce Hayat ve Sanat’ı okuyup notlar almıştım. Aklımda kalan notlarım özetle şöyleydi:
Sanatta güzellik ve estetik kavramı nedir?
Güzelliğin peşinde olmak ne demektir?
Sanat yapmak evrende yeni bir evren yaratmak mıdır?
Sanatçı gerçekliğe ayna mı tutar?
Sanat evrensel midir?
Sanatın felsefe ile politik olanla ilişkisi nedir?
Sanat hayatı yorumlar mı yoksa sanat hayatı değiştirir mi?
Sanat sınıf ilişkisi için neler söylersiniz?
Sınıflar son bulduğunda sanat da son bulur mu?
Hayat için sanat gerekli midir?
Sanatın insanı inceltmesi ne demektir?
Felsefenin sanat dallarıyla olan ilişkisini (resim, heykel, roman, öykü, şiir) açıklar mısınız?
Felsefenin sanatla buluşması şiir üzerinden mi olmuştur?
Sanattan haz almak için akademik bilgi şart mıdır?
Akkaya, sanatın sosyal ve tarihsel temellerini anlatırken konuyu Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarına bağladı. Üretim ortaya çıktığı ve ürünler çoğaldığı için sanat ve sanatçılar da ortaya çıktı dedi. Sanatın teknik dil olarak evrensel olduğunu söylese de sevgili hocam, sanatın sınıfsal olduğunu belirtiyor. Salondan gelen soruları yanıtlarken de sanatın masum olmadığına dikkat çekti hocam. Sanat iki yönlü, diyalektik oluyor yani. Toplumu tasvir ediyor, açıklıyor, değiştiriyor ama tutucu işlev de görüyor. İdeoloji oluyor. Bunu da egemen sınıflar kullanıyor. Zaten büyük sanatçılara karşı mesafe var Akkaya’da. Ona göre Mona Lisa’yı bile sorgulamak gerek. Hocam konuşurken ben aralara şu soruları da sıkıştırdım.
Kapitalizm ve sanat ilişkisi, bunun yarattığı psikoloji.
Sanat sanat için midir? toplum için midir?
Sanatın hayat haline gelmesi sınıfsız toplumla mı mümkündür?
Sanatta erkek egemenliği,
Yapay zeka ile sanat üretilebilir mi?
Mehmet hocaya göre Kant, sanat için sanat anlayışını savundu. Hegel ve Marx ise sanat – toplum ilişkisi kurmuştur. Sevgili yazar, filozof Akkaya, en çok estetik tavır ve estetik haz kavramları üzerinde durdu. Estetik haz insana etik – estetik incelik kazandırıyor. Etkisi uzun yıllar sürüyor. Estetik tavır ise sanat eserine karşı, estetik süjenin aldığı tavırdır. Salona sorular sorarak konuşmasını sürdürdü hocam. Bilgilenme tavrı, ekonomik çıkar tavrı, cinsel tavır, dinsel tavır… Bütün bunlar estetik tavır değil dedi. Estetik için bu tavırları aşmak gerekiyor. Yani bunlar yok sayılmıyor ama aşılıyor. Böylece estetik tavır kazanıyoruz.
Sunum sırasında bunlar konuşulurken Dostoyevski’den bir alıntı yaptım. Demişti ki ekmeksiz yaşarız, bilimsiz yaşarız ama sanatsız, güzelsiz yaşayamayız. Bunun üzerine Mehmet hocam, sanat ve güzel değerlidir ama temel olan yaşamdır dedi. Yapay zekanın sanatla olan bağına verilen yanıt da öğreticiydi. Bize söylenen şu oldu: Yapay zeka üretebilir ama yaratma yoktur. Oysa sanat, yaratma eyleminin sonucu olarak var oluyor. Ayrıca yapay zeka, kendisine sunulan veriler içinden üretiyor. Bu demektir ki doğal zekaya dayanıyor
Filozofumuzun Nazım Hikmet, Sebahattin Ali, Ruhi Su, Yılmaz Güney ve Muzaffer Oruçoğlu’nu kastederek geliştirdiği ‘Klasik Beşler’ olarak adlandırdığı terim ne anlama gelmektedir? Bu konu da kendisine soruldu. Akkaya açısından bu yazar, sanatçı ve düşünürler sermaye kültüründen epistemolojik kopuş yaptılar. Nazım Hikmet, bunu şiirden hareketle yaptı. Sabahattin Ali öyküleriyle, Ruhi Su müziğiyle, Yılmaz Güney sinemasıyla, Muzaffer Oruçoğlu romanlarıyla (Tohum, Grizu…) yaptı. Ayrıca Klasik Beşler’i bir disiplin içine sığdırmak zor. Devlete ve düzene karşı devrimci savaş verdiklerini de unutmamak gerekiyor.
Ben bu kadar yazmakla yetinmek istiyorum. Yukarıda sıraladığım sorular ve daha fazlası söyleşimizin ana konusu olmuştur. Mehmet hocamız, mütevazi üslubu ve akıcı anlatımıyla derin ve kolay anlaşılabilir bir tarzda bizlere keyifli bir bilgi aktarımı yapmıştır.
Bizler filozofları hep kitaplardan okuyoruz ve biliyoruz. Ama 9 Mart hepimiz için şanslı olduğumuz bir gündü, çünkü yaşayan bir filozofu / felsefeciyi tanıma şansına sahip olduk. Sorularımıza birebir cevaplar aldık ve kendi düşüncelerimizi de aktarma şansımız oldu.
Söyleşi boyunca hem bilgilendik hem de sevgili hocamızın sıcak esprileriyle gülümseyerek zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Tüccar örneği verildi. Bir tüccar, portakal bahçesine bakınca estetik güzellik değil, para ve piyasa gördüğü için estetik tavır geliştiremez denildi. Salonda gülüşmeler oldu. Bir çıplak heykelden estetik haz değil de cinsel uyarım alan kişinin durumu da esprilere neden oldu. Daha dinleyecek çok konu ve soracağımız birçok soru vardı, bu harika söyleşinin tadı damağımızda kaldı.
Sevgili yazarımız, filozof Mehmet Akkaya ile zamandan kaynaklı değinemediğimiz konuları da konuşmak üzere yeniden buluşmayı dört gözle bekliyoruz.
Sevgili hocamızın emeğine, yüreğine sağlık…
Sevgilerimizle
.